Ana Sayfa | Önsöz | Giriş | Safsata ve Türleri | Safsata Türleri ve Güncel Örnekler-1 | Alternatif Önsöz | Hazırlık Yazışmaları | |
Niteliksel Adam Karalama (Circumstantial Ad Hominem)Tanım: Bir kimsenin görüşlerinin yanlış olduğuna dair delil sunmak yerine, o kimsenin niteliklerine (kişiliğine, karakterine, niyetlerine, vasıflarına vs) saldırarak, reddetmek veya karşı iddiada bulunmak. Örnek 1: Başkan bu konuda haklı olamaz. Çünkü kanının son damlasına kadar liberal. Örnek 2: Onun vergi oranının artırılmasıyla ilgili kanun hakkında söylediklerine inanmayın. Çünkü vergi artışından o zarar görmez. Örnek 3: Onun önerisini kabul edemeyiz. Çünkü o karşı partiden. Örnek 4: Bu bilim adamının teorisinin herhangi bir geçerliliği olduğunu sanmıyorum. Bu teoriyi ödeneğini kaybetmemek ve işini kurtarmak için ortaya atıyor. |
|
||||||
Güncel Örnek 1: Bunlar (Avrupalılar) kağıttan kaplandır. Bunlar sırça köşklerde, kristal kaselerde yaşarlar. Başlarına en ufak bir şey geldiğinde elleri ayaklarına dolaşır. Ama bizim başımıza nice belalar açıldığında nutuk atar, nasihat verirler. (Emin Çölaşan, 19.5.2000, Hürriyet) Yazar, Avrupalıların Türkiye’ye karşı tutumlarını eleştirirken, onların korkak ve beceriksiz olmakla suçlayarak, ülkemize yönelttikleri eleştirilerin kale alınmaması gerektiği çıkarımını yapıyor. Güncel Örnek 2: Yeni Bin yıl gazetesinde dedikodular yazan bir yazar var. Şeriatçılığı ile tanınan bu yazarın daha önce Yeni Şafak Gazetesi’nde köşesi vardı. Adı, Kürşat Bumin. Ses tonu Çetin Altan’a benziyor, herhalde o nedenle kendini entelektüel sınıfına koyuyor. (Can Ataklı, 18.8.2000, Sabah) Yazar, muhatabını eleştirirken onun bir dedikodu yazarı olduğunu, olsa olsa ses tonundan dolayı entelektüel sayılacağı çıkarımını yapıyor. Güncel Örnek 3: Kızmasın ama bence Erdal İnönü babasına fiziksel benzerlik dışında hiç benzemiyor. Onun olumlu yönlerini almamış. İsmet İnönü iyi bir devlet adamı, siyasetçi ve askerdi. Dinamizmi ve son nefesine kadar Türkiye siyasetine katkıda bulunma çabalarıyla hep sevgi ve takdir topladı. Herhangi bir konuda “iyi” tanımını hak etmek için “iyi bir şeyler” yapmış olmak gerekir. Kendinden başka kimseye bir yararı dokunmayanlara ise ancak “zararsız” denebilir. Bilmem anlatabiliyor muyum? (Ruhat Mengi, 10.10.2000, Sabah) Yazar, Erdal İnönü’nün yanlış bulduğu tutumlarını belirtmek yerine babasıyla kıyaslamak suretiyle “zararsız” olduğuna hükmediyor. Güncel Örnek 4: Ama Mumcu'nun bu konuda anlayamadığı, göremediği o kadar çok şey var ki! Tüm geçen hafta boyunca Türkiye'nin en yobaz ve şeriatçı gazeteleri kendisini neden desteklediler, bir oturup düşünsün! Bu hafta kime, hangi düşünceye hizmet eder duruma düştü, düşünsün. Türkiye'nin bir Amerika olmadığını, dinin reformdan geçmediğini, bu ülkede Anayasa'yı yok ederek ülkeyi demokrasinin yok olduğu bir şeriatçı rejime geçirmeye çalışanların sayısının aymazlıklar sonucu milyonlara ulaştığını bir gözden geçirsin. Bir cümle arasında taşlayarak harcamaya çalıştığı TSK'nın istese elli kere demokrasiyi kesintiye uğratacak 'haklı gerekçeler'i önünde bulduğunu, tam tersine özgür düşünce ortamının sonsuza dek yaşaması için dikkatli tavırlarını sürdürdüğünün farkına varsın. (Bedri Baykam 11-10-2000. Akşam) Yazar; Mumcu’nun söylediklerini eleştirirken, destekleyenlerin niteliğinden ve onların işine yaradığından dolayı söylediklerinin yanlış olduğu çıkarımını yapıyor. Güncel Örnek 5: Ordu nedir? Türk ulusunun önemli bir parçası. Yaşamsal bir parçası!.. Asker, bugün en iyi biçimde yetiştiriliyor, subaylarımız sivil okul ve üniversitelerden çok daha düzenli, çok daha üstün bir eğitim görüyor. Gerici takımına kalsa, subaylar, generaller bütün kötülükleri, gerilikleri görmezden gelmeli, meydan şeriatçılığı her fırsatta gerçekleştirmek amacını güdenlere kalmalı!... Olacak şey mi bu? (Oktay Akbal 5-9-2000, Cumhuriyet ) Yazar; ordunun elemanlarının iyi yetişmesinden gericilerin rahatsız olacağını iddia ederek suçluyor. Güncel Örnek 6: Bizce T.C. Cumhurbaşkanı’na yakışır bir şekilde gitmeyi tercih etmeli. GAP uçağı yatarken onun birkaç bin gariban vatandaşın “aferin”ini alacak, ama kendisini de Amerika’ya “turist” gibi indirecek bir uçağa binmesi çok yanlış bir tercih olur. Popülizm uğruna makamı harcamak olur. Tasarruf değil, itibar savurganlığı olur. Devletin Cumhurbaşkanı’na verdiği uçağı kullanmamak tevazu değildir. (Güngör Mengi, 30.8.2000, Sabah) Yazar, Cumhurbaşkanının Amerika’ya giderken GAP uçağı yerine tarifeli uçakla gitmesinin popülizm olacağını bunu da birkaç bin gariban vatandaşa yaranmak için yaptığını söylüyor.
|
|||||||
Sen de” Safsatası(Fallacy Of “You Also”, You Too Fallacy)[Ad Hominem Tu Quoque ]Tanım: Bir iddiaya cevap vermek yerine, iddia sahibinin söyledikleri ile davranışları tutarlılık içinde olmadığı savıyla karşı iddiada bulunmak. Örnek 1: İçki içmemem gerektiğini söylüyorsun, ama seni de hiç ayık görmedim. Örnek 2: Sinan: Hayvanları beslenme ve giyim amacıyla öldürmek yanlıştır. Aylin: İyi ama, sen hem deri ceket giyiyor, hem de biftek yiyorsun. Böyle bir şeyi nasıl söylersin? Örnek 3: Vergi gelirlerinin yeni spor salonu için kullanılmasına karşı olmanız makul bir tutum değil. Yeni senfoni binası için lehte oy kullanmıştınız ve onun maliyeti de vergi gelirleriyle karşılanmıştı Güncel Örnek 1: Yine televizyonlarda Hakan Şükür’ün dedikoduları yapılıyor. Çıkıyor Hıncal Uluç, “Hakan müthiş paragöz” diyor. Bir başkası apayrı şeyler konuşuyor. Görün işte, bunlar spor yazarı! Halbuki Hakan Şükür’ün Galatasaray’a neler kazandırdığını sağır sultan bile biliyor. Para canlısı olmayan kaldı mı memlekette? Hakan’a paragöz diyenler, adeta bedava değil yazarlık yapmak, selâm verirler mi insana? İnsan biraz düşünür, hele yaşını başını almış adamların biraz daha yutkunması lâzım konuşurken. Çocuk gitmiş İtalya’ya, kendini ispatlama peşinde, rahat bırakın garibi. (Sami Özey, 29.8.2000, Akit) Yazar, Hakan Şükür’ü para canlısı olarak suçlayan Hıncal Uluç’un bu fikrine karşı, bir fikir ileri sürmek yerine, Hıncal Uluç’a “sen de para canlısısın” diyor.
|
|
||||||
Dolduruşa Getirme Safsatası(Poisoning The Well)Tanım: Bir insan hakkında önceden olumsuz bilgiler (doğru veya yanlış) ileri sürerek, onun sonradan söyleyeceklerini gözden düşürmeye ve bir önyargı oluşturmaya çalışma. Adam karalama safsatasının özel bir şeklidir. Örnek 1: Biz onun cemaziyel evvelini biliriz. Örnek 2: Hasan ünlü bir avukat olmuş, öyle mi? Ayol, o iki lâfı bir araya getiremezdi. Güncel Örnek 1: Gördüğünüz gibi, gericilerin sevinçten neredeyse şıkır şıkır oynamaları boşuna değil!.. Siz, bir tarikat liderinin tutuklanma kararı karşısında üzüldüğünü söyleyen bir başbakanın yönettiği, fikriyle zikri hiçbir zaman birbirine uymayan bir partinin ortak olduğu, ümmetçilerin oylarına göz kırpan milliyetçi partinin bulunduğu koalisyonun böyle bir yasayı çıkaracağına inanıyor muydunuz yoksa?.. Öyleyse çok safsınız!.. (Ümit Zileli, 24.8.2000, Cumhuriyet) Yazar koalisyon ortağı partilerin “kötü” özelliklerini sayarak söz konusu yasanın neden çıkmayacağına dair okur üzerinde bir önyargı oluşturmaya çalışıyor. Güncel Örnek 2: ‘‘Amerikan delegesi’’ sıfatıyla katılacağı o toplantıda binbir yalanla birlikte Türkiye’yi kötüleyecek, çamur atacaktır. Bu olay, adına Birleşmiş Milletler denilen kuruluşun ciddiyetsizliğini de ortaya koyuyor. Öyle ya, dinler zirvesinde bula bula bu Merwe’yi bulup konuşturan bir örgüte ‘‘Ciddi’’ demek mümkün müdür? Dinimizi temsil etmek, ayaküstünde yalan söyleyen Merwe’ye mi kalmıştır? (Emin Çölaşan, 30.8.2000, Hürriyet) Yazar daha toplantı gerçekleşmeden hem Birleşmiş Milletler hem de Merve Kavakçı hakkında olumsuz bir önyargı oluşturmaya çalışıyor. Güncel Örnek 3: Deprem, KHK derken gündem biraz seyrelecek ve gözünü sevdiğim ülkemin, gözüne vurgun olduğum medyasında, beynine aşık olduğum tiplerin servisleri yapılacak, davalar açılacak, iddialar 'sav'lanacak, haberler üfürülecek. (Ferhat Barış , 20.8.2000, Zaman) Yazar, medyanın tavrını alaycı bir üslupla eleştirerek, vereceği haberlerin güvenirliği hakkında okuru şartlandırmaya çalışıyor. Güncel Örnek 4: On beş yıl önce Turgut Özal’ı “İkinci Atatürk”, Tansu Çiller’i “demir leydi” olarak gösteren bizim medya bugün Fatih Terim’i “vatan kurtaran aslan” diye baş tacı ediyorsa, bilin ki yakın bir gelecekte ayaklar altına alıp ezecektir... (Hikmet Çetinkaya, 25.4.2000, Cumhuriyet) Yazar, medyanın bir gün göklere çıkardıklarını gelecekte yerin dibine soktuğunu söyleyerek medyanın güvenilirliği hakkında bir önyargı oluşturmaya çalışıyor. Güncel Örnek 5:
“Tarih
Kültürü”nde ne büyük “deha”(!) olduklarını gösteren Sabah’çılar, “Çağdaş
Kültür Gazetesi” ile birlikte “VCD Seti” veriyor! (Hasan Karakaya 09.10.2000 Akit) Yazar, Sabah Gazetesinin ekinde yaptığı yanlışlıktan dolayı Gazetenin diğer vereceği şeylerin de kötü olacağı ve dolayısıyla Gazetenin güvenilmez olduğu önyargısı oluşturmaya çalışıyor.
|
|||||||
Devede Kulak Safsatası(Fallacy Of The Beard)Bir iddiayı, konuyu saptırma ve karşısındakini şaşırtacak şekilde sunmak suretiyle yapılan hatalı çıkarımlara Şaşırtma Safsataları deniyor. Bu grupta da yedi değişik safsata var: Devede Kulak Safsatası, Siyah/ Beyaz Safsatası, İspatlama Mecburiyeti Safsatası, Felaket Tellallığı, İmalı Soru Safsatası, Çok Sorulu Safsata, Sınırlı Seçenek Safsatası Tanım: Bir iddianın kabulünü sağlamak için iddiaya uymayan ayrıntıların hiç bir farklılık yaratmayacağını ve en küçük bir önem taşımadığını iddia etmekten oluşan hatalı çıkarıma Devede Kulak Safsatası diyoruz. Örnek 1: Sigara içilmesi, Ankara’da hava kirliliğine etki edecek değil ya.. Güncel Örnek 1: Anayasa bir kez çiğnenmekle bir şey olmaz.- Turgut Özal Turgut Özal anayasanın bir kere ihlal edilmesinin önemsiz olduğunu ve önemli problemler yaratmayacağı çıkarımını yapıyor. Güncel Örnek 2: Yürümekle yollar aşınmaz. - Süleyman Demirel Süleyman Demirel yürümenin yolların aşınmasına etkisinin önemsiz olduğunu öne sürerek yürümekle bir şeyin değişmeyeceği çıkarımını yapıyor.
|
|||||||
Ya Siyah ya Beyaz Safsatası(False Dilemma, Black And White Fallacy)Tanım: Gerçekte çok seçenek olmasına rağmen, karşıdakini iki seçenek arasında bırakmak suretiyle yapılan hata. Örnek 1: Beni sevmiyorsan, benden nefret ediyorsun demektir. Örnek 2: Ya bana karşısın ya da benim yanımdasın. Örnek 3: İnsanlar ya melektir ya da şeytan. Örnek 4: Ülkeni ya sev ya da terket. Örnek 5: Hakan: Ben Liselere din dersinin konulmasını destekliyorum. Koray: Ben böyle bir şeyin faydasına inanmıyorum. Hakan: Sen ateist misin yoksa Koray? Güncel Örnek 1: “Komünist-Kapitalist” çatışması nasıl aşıldı, aşılıyor? Özellikle son 2 yüzyılı kapsamış olan bu çatışmanın temeli, şu 2 sorunun değerlendirilme biçiminde yatar: 1. “İnsan beyni” Doğa’nın, yahut Kainat’ın, yahut Evren’in, yahut Kozmos’un genel bütünü içinde ve onun bir “parçası” olan bir olgu mudur? 2. “İnsan beyni” Doğa’nın, yahut Kainat’ın, yahut Evren’in, yahut Kozmos’un genel bütünü dışında ve kendine özgü “ayrı” bir olgu mudur? Birinci soruya “evet” diyenler, “Monist” bir değerlendirmenin düşünürleridir; ikinci soruya “evet” diyenler ise, “Düalist” bir değerlendirmenin.. Bu 2 ayrı değerlendirme yüzünden son 2 yüzyılda milyonlarca ve milyonlarca insan öldü... (Çetin Altan, 28.8.2000, Sabah) Yazar son iki yüzyılı kapsayan Komünist-Kapitalist çatışmasını iki tür değerlendirmeden çıktığı yorumunu yaparak insanların birine evet diğerine hayır cevabını vermek zorunda oldukları çıkarımını yapıyor.
Güncel Örnek 2: Devlet küçülmez... Ya anarşistlerin dediği gibi ‘‘havaya uçurulur’’, ya Engels’in dediği gibi vakti geldiğinde eriyip, tükenip gider. Memur atarak, tuttuğunu yaparak, her bulduğunu özelleştirerek olmaz. (Kurthan Fişek, 5.9.2000, Hürriyet) Yazar, aradaki kararları iki seçenekten birine indirgeyerek iddiasını kanıtlamaya çalışıyor. Güncel Örnek 3: Bu ülkede Peyami Safa isminde bir adam yaşamış. Onu biraz tanıyan “her gün ne yazılır?” diyemez. Şunu, yadırganacağını bildiğim halde, inanarak söylüyor ve iddia ediyorum ki, Peyami Safa’nın köşe yazıları, romanlarından daha önemlidir. Vaktiyle gençlere romanlarını değil, önce “objektif” serisini tavsiye ediyordum. Belki münasebetini ilk bakışta görebilmek zordur; ama, burada bir İslâm âliminin bir sözünü hatırlatmak istiyorum: “Ya her şeyi biliyorum, ya da hiçbir şey bilmiyorum.” Bir cümleyle vuzuhlandırmaya çalışayım: “Bütünü bilmeyen parçanın bütün içindeki yerini bilemez.” (Ahmet Selim, 9.10.2000, Zaman) Yazar, her şeyi bilmeyenin hiçbir şeyi bilemeyeceğini öne sürüyor.
|
|||||||
İspatlama Mecburiyeti Safsatası(Argument From Ignorance, Burden Of Proof,[Argumentum Ad Ignorantiam)Tanım: Bir şeyin yanlışlığının ispatlanamamış olması nedeniyle doğru olduğunu ya da doğruluğunun ispatlanamamış olması nedeniyle yanlış olduğunu ileri sürmek. Bu “Siyah-Beyaz Safsatası”nın özel bir şeklidir. Bu safsata “Bir şey aksi ispatlanamadığı sürece doğrudur” varsayımına dayanır. Örnek 1: Allah’ın varlığı kimse tarafından kanıtlanmamıştır. Öyleyse Allah yoktur. Örnek 2: UFO’ların olamayacakları ispat edilemediğine göre, UFO lar mevcuttur. Örnek 3: Hayaletlerin olmadığı kanıtlanamadığına göre, hayaletler vardır. Örnek 4: Bilim adamları “küresel ısınma” nın varlığını ispat edemediklerine göre, küresel ısınma yoktur. |
|
||||||
Örnek 5: Mehmet, Barış’tan daha yakışıklı olduğunu söyledi. Fakat bunu ispat edemediğine göre, demek ki değil. Örnek 6: Peki, uzaylıların hükümette kontrolü ele geçirdiğine inanmıyorsun. Bunu ispatlayabilir misin? Örnek 7: Emin: Bazı insanların telepati gücüne sahip olduğunu düşünüyorum. Akın: Delilin var mı? Emin: Hiç kimse insanların telepati gücüne sahip olmadığını ispatlayamaz. Güncel Örnek 1: Muhabir telefonda haberi Erbakan’a çok yakın kaynaklardan aldığını ileri sürüyor, Erbakan Ailesi’nden yalanlama gelmemesini de haberin doğruluğuna kanıt olarak gösteriyordu. Ahmet Hakan ise birincil kaynağının kendisi olması gereken haberin tamamen yalan olduğunu öne sürüyordu. (3.9.2000, Hürriyet) Muhabir, haberin yalanlanmamasını haberin doğruluğuna kanıt olarak öne sürmektedir.
|
|||||||
Felaket Tellallığı Safsatası(Fallacy of Slippery Slope)Tanım: Önermenin kabul edilemez olduğunu göstermek için, bu önermeyi bir dizi olayların takip ettiğinin gösterilmesi suretiyle bir olayı diğerinin takip edeceğine kesin olarak inanmaktan doğan hatadır.
Örnek 1: Pompalı tüfeklerin yasaklanması ile ilgili kanunu kabul edersek, çok geçmeden bütün silahları yasaklayan kanunları kabul etmek zorunda kalırız, ve bunu diğer hakların sınırlandırılması izler, ve sonunda komünist bir ülke oluruz. Bu nedenle pompalı tüfekleri yasaklamamalıyız. Örnek 2: Programına radikal islamcı birini davet edersen, önce radikal islamcı sempatizanı, sonra radikal islamcı olursun. Örnek 3: Asla kumar oynama.Bir kere başlarsan, durması zordur. Çok geçmeden bütün paranı kumarda kaybedersin ve sonunda geçimini temin etmek için suç işlemek zorunda kalırsın. Örnek 4: Ahmet Necdet Sezer Cumhurbaşkanlığına seçildiğine göre, artık demokrasi rayına girecek, insan hakları ihlal edilmeyecek, ekonomi düzelecek |
|
||||||
Güncel Örnek 1: Gazetecilerin kılık kıyafetleri Sayın Cumhurbaşkanımızın hoşuna gitmemiş olabilir. Kimi meslektaşlarımız yerine göre giyinme konusunda biraz hatalı davranıyor olabilirler. Ama ‘‘demokrat’’ cumhurbaşkanları, bu işi yönergeyle düzenlemeye kalkışmazlar. ‘‘Demokrat’’ cumhurbaşkanına yakışan, Gazeteciler Cemiyeti’ne bu yöndeki dileği belirten bir yazı yollamaktır. Bu konuda bir gelenek, bir üslup oluşmasına öncülük etmek başkadır, parti gazetesi çalışanlarına emir verir gibi yönerge hazırlamak başka. Bu kafayla, yarın Köşk önünde ‘‘tırnak kontrolü’’ yapılırsa hiç şaşmam. Sonra sıra belki de iç çamaşırı rengimize kadar uzanır. (Fatih Altaylı, 20.5.2000, Hürriyet) Yazar; Cumhurbaşkanı’nın gazetecilerin kıyafetlerine karışmasının kabul edilemez olduğunu kanıtlamak için bir dizi olayın (tırnak kontrolü, iç çamaşırının rengine karışma) bunu takip edebileceği iddia edilmiş. Güncel Örnek 2: Halbuki, İslâmsız bir hayat şehvetle dolar. Şahsi menfaat ve gayeleri hükümran eder. Faiz doğar. Hırsızlık, meslek haline gelir. Şefkat ve merhameti ortadan kaldırır. İşçinin gözünü patronun kasasına, patronun gözünü işçinin alın terine musallat eder. Fert ve cemiyetlerdeki sevgi ve saygıyı ortadan kaldırıp itaatsız bir toplum oluşturur. Anarşi alır başını gider. Doğrunun aç kalacağı inancı cemiyete sülük gibi yapışır. Kimsenin kimseye itimadı kalmaz. (Mevlut Özcan, 25.8.2000, Milli Gazete) Yazar İslamsız hayatın kabul edilemez olduğunu göstermek için bir dizi kötü olayın gerçekleşeceğini iddia ediyor. Güncel Örnek 3: Hele kadınlar, şimdi allanıp, pullanıp, süslenip daldan dala konup gönül eğlendiriyorlar. Ya yarın? Orta yaşlarında, paraları varsa, evli değillerse jigololarla gönül eğlendirebilirler. Ya daha sonra? Yapayalnız ve sevgisiz ne yapacaklar? İçki ve zillet. Ya intihar ya da bir huzur evinde tevehhürler içinde geçecek acılı bir ömür. (Abdurrahman Dilipak, 9.10.2000, Akit) Yazar, kadınların evlenmemelerinin kabul edilemez olduğunu göstermek için gelecekte kendilerini bir dizi kötü olayın beklediğini öne sürüyor.
|
|||||||
İmalı Soru Safsatası,(Complex Question)Tanım:Genellikle soranın kabul veya önyargıları ile bir uyumluluk ortaya çıkarmak üzere cevap vereni, “evet” veya “hayır” demesi durumunda suçlu duruma düşürecek sorular sorulmasından doğan hata. Alakasız iki nokta birleştirilerek tek bir önerme gibi sunulur. Karşısındakinin her ikisini de ya kabul veya reddetmesi beklenir. Gerçekte biri kabul edilebilirken diğeri edilemez. Örnek 1: Karını dövmekten hala vazgeçmedin mi? (Ne zaman dövdüm ki?!!!) Örnek 2: Korsan kitap satışını durdurdun mu? (Ne zaman korsan kitap sattım ki?!!!) Örnek 3: Muhafazakarlar bu konuya ne zaman ağırlıklarını koyacaklar? |
|
||||||
Örnek 4: Diyelim ki ben nüdistim. Okula çıplak gelsem bu sizi rahatsız etmez değil mi? Güncel Örnek 1:
İş dünyası,
medya ve sair düşünce odakları, aydınlar, sanatçılar (İlker Sarıer, 15.8.2000, Sabah) Yazar, Sezer’in bazı gruplarla görüşmek istememesini böyle bir soruyla gündeme getirerek Sezer’i zor duruma düşürmeye çalışmış. Soruya olumlu yanıt verildiğinde bu grupların vatan haini olduklarını kabul edilmiş olacak, olumsuz cevap verildiğinde Sezer’in onlarla görüşmesi gerektiği sonucu çıkacak. Güncel Örnek 2: Çünkü Haydar Kutlu, sözlerini şöyle bitiriyor: “Şimdi bana komünizmin yerine neyi koyuyorsun diye soranlara, yine komünizm diyorum.” Ben de diyorum ki, “Komünizm, yerine konulacak hiçbir şey bulunmadığı zaman konulan bir şey midir?” (İlker Sarıer, 21.8.2000, Sabah) Yazar, muhatabını zor durumda bırakmak için böyle bir soru sormuş. Muhatabı evet dese komünizmi küçümsemiş olacak, hayır dese kendi dediğini yalanlamış olacak. Güncel Örnek 3: Bölücü ve irticai eylemlere karşı devleti savunmasız bırakmakla suçlanan bir Cumhurbaşkanı veya hukuku bile bile çiğnemekle suçlanan bir hükümet ile mi Avrupa Birliği’ne gireceğiz veya enflasyonu yeneceğiz. (Güngör Mengi, 23-8-2000, Sabah) Yazar, burada evet yada hayır diye cevaplandığında, hükümet veya Cumhurbaşkanı hakkında suçlayıcı ifadelerini kabul ettirecek şekilde soru soruyor. Güncel Örnek 4: Bu kimi rahatsız eder? İran’ı, diktatör Saddam’ı, hanedan yönetimindeki Arap ülkeciklerini... Rahatsız olsunlar, olmalılar. Kaldı ki kimdir bunlar? Dünya bilimine, sanatına, üretimine ne katkıları vardır? İslamiyet güneşi bütün bir evreni aydınlatmaya yetecek enerjiyi öz kaynaklarında tutarken neden kendilerine “İslam ülkesi“ denilen kabileleri aydınlatmıyor? MOSSAD mı engelliyor, CIA mı yasaklıyor, Siyonizm’in gölgesi mi güneşimizi söndürüyor? (Nuh Gönültaş, 21.7.2000, Zaman)
Yazar, İslamiyet’in bütün dünyayı
aydınlatabilecek potansiyeli olduğu halde, İslam ülkelerini
aydınlatmamasının gerekçesinin dışarıda aranmaması gerektiğini sorular
sorarak ima ediyor. “MOSSAD mı engelliyor, CIA mı yasaklıyor, Siyonizm’in
gölgesi mi güneşimizi söndürüyor?” sorusuna “evet” dense bu defa da bahis
konusu ülkelerin diğer nitelikleri tartışma konusu olabilecek..
|
|||||||
Çok Sorulu Safsata(Fallacy Of Many Questions)[Plurium Interrogationum]Tanım: Tek ve basit bir cevap talep edermiş gibi sunulan bir sorunun aslında birden fazla cevap ihtiyacı yaratması durumudur. Örnek 1: İnsanların kendi inançlarına göre çocuklarını yetiştirmesini ve evde eğitimi destekliyor musun? Örnek 2: Sizce yüksek vergiler iş hayatını etkiliyor mu? Örnek 3: Nükleer santraller sizce istenir şeyler mi?
Güncel Örnek 1: Bölücü ve irticai eylemlere karşı devleti savunmasız bırakmakla suçlanan bir Cumhurbaşkanı veya hukuku bile bile çiğnemekle suçlanan bir hükümet ile mi Avrupa Birliği’ne gireceğiz veya enflasyonu yeneceğiz. (Güngör Mengi, 23.8.2000, Sabah) Yazar, soruyu evet ya da hayır şeklinde cevaplama gerektirecek şekilde soruyor, halbuki bunun açıklaması birden fazla cevaba ihtiyaç gösterir. Bu konuda Cumhurbaşkanının suçlanması , hükümetin suçlanması, Avrupa birliğine girilmesi, enflasyonun yenilmesi hakkında cevaplar verilebilir.
|
|
||||||
Sınırlı Seçenek Safsatası(Fallacy of Limited Alternatives)Tanım: Tam bir inceleme araştırma ve delil ortaya koymadan, bir hareket seyrinin başka seçenekleri yok saydığı veya dışladığı konusunda ısrar etme yanlışlığı. Örnek 1: Vergi yasalarında reform yapılması için hükümeti düşürmeliyiz. Başka seçeneğimiz yok, çünkü iktidardaki hükümet geçmişte vergileri indirmemişti. Örnek 2: Microsoft’un yazılım endüstrisine hakim olmasına memnunum. Eğer onlar olmasalardı şu anda sahip olduğumuz bilgisayar verimliliği olmayacaktı. Örnek 3: Eğer Demirel’i yeniden Cumhurbaşkanlığa seçmezsek istikrar bozulur. Güncel Örnek 1: Bir üniversite, hemşirelik okulunu durup dururken niçin kapatır?.. Çünkü orada genç kızlara türbanlı eğitim veriliyordu. YÖK, bu okulun eğitime böyle devam edemeyeceğini Fatih Üniversitesi’ne defalarca ve sözlü olarak bildirmişti. Bunun üzerine kapatıldı. (Emin Çölaşan, 25.5.2000, Hürriyet) Yazar ortaya delil koymadan sanki okulun kapatılmasına tek sebep türbanlı eğitim verilmesiymiş gibi çıkarımda bulunuyor . Güncel Örnek 2: Sayıştay’ın 12 milyon dolara mal olan ve 9 yılda ancak bitebilen lüks binası; “Önce sen kapacaksın... Hayır ben kapacağım...” çekişmesinin kurbanı olmuştur. Plajdaki boş şezlonga kim erken gelir, havlusunu kim önce atarsa şezlong onun oluyorya... İşte onun gibi... Binayı önce kapmak için kıskançlık krizine girdiler. Sayıştay’ın üst yönetiminin binaya oturma izni almadan arşiv yerleştirmesinin başka açıklaması yoktur. (Necati Doğru, 31.8.2000, Sabah) Yazar ortaya bir delil koymadan Sayıştay üst yönetiminin binaya oturma izni almadan arşiv yerleştirmesinin tek sebebinin binayı sahiplenmek istemesi olduğunu iddia ediyor.
|
|||||||
Yanlış Sebep Safsatası(Fallacy of False Cause)[Non causa pro causa]Yanlış Sebep Safsatası, ortak noktalarının argümanların sonucunda bir şeyin diğerinin nedeni olarak kabul edildiği Tartışmalı Sebep Safsataları grubuna dahildir. Bu gruptaki safsatalarda neden-sonuç ilişkisi oldukça karmaşık olup, kolayca hata yapılabilir. Yanlış Neden Safsatasından başka Öncesinde Safsatası, Müşterek Etki Safsatası, Önemsiz Etki Safsatası ve Karmaşık Nedenler Safsatası bu gruba dahil safsatalardır. Tanım: İki olayda, yeterli delil olmaksızın birinin diğerinin meydana gelişine neden olduğu şeklindeki akıl yürütme. Örnek 1: Televizyon seyretmek şiddete neden olmaktadır. Çünkü televizyonun evlere girmesinden sonra toplumdaki şiddet oranı artmıştır. Örnek 2: Torun sahibi olmak kalp krizi olasılığını arttırır. Çünkü torun sahibi kişilerde kalp krizi geçirme oranı yüksektir. Örnek 3: Nine: Evlenmek insanın boyunu uzatıyor. Çünkü ben evlendikten sonra boyum çok uzadı. Torun: Kaç yaşında evlendin? Nine: 13 yaşında. Örnek 4: 5 Mayıs’ta gezegenler aynı hizaya geleceğinden deprem olacakmış. |
|||||||
Güncel Örnek 1: Ama biz işin özünü bir yana bıraktık, sorunu “Sezer Ecevit’i aramalı,hayır Ecevit Sezer’i aramalı” inatlaşmasına indirgedik. Bunu bir onur meselesi haline getirdik. Sanırım genlerimizdeki Şarklılık kompleksinden bir türlü kurtulamamızdan kaynaklanıyor bu komik durum. (Tufan Türenç, 14.8. 2000, Hürriyet)
Yazar Ecevit’le Sezer arasındaki olayın
bir onur meselesi haline gelmesinin nedenini ortaya delil koymadan
şarklılık kompleksinden kurtulamamıza bağlıyor. Güncel Örnek 2: Sahanın profesyonellerine bakıyorsunuz, rol değiştikçe karı veya koca değiştiriyorlar. Nikâh ve talâkın dince şakası olamayacağı için, gerçek hayatları da ekseriya kimin elinin kimin cebinde olup olmadığı meçhul bir şekle bürünüyor. Irzları yol geçen hanına dönmüş san’at yıldızları (!) kimsenin malumu değil mi yoksa? Kâh Müslüman kâh gâvur rollerine bürünenlerin, şahsiyetleri de çoğu zaman çorbaya benzemiyor mu? (Mustafa Kaplan, 24.8.2000, Akit) Yazar sanat yıldızlarının, kah Müslüman kah gavur rollerine bürünmeleriyle ahlaksızlaştıklarını iddia ediyor. Güncel Örnek 3:
Bu dediğimiz
türden olanlar dostluk, mostluk grubu değil sadece birtakım
Nitekim Amerikalılar kimseye bedava gazoz bile ikram
etmedikleri için (Oktay Ekşi, 18.8.2000, Hürriyet) Yazar millet vekillerimizin ABD için dostluk grubu kurmamalarına neden olarak Amerikalıların kimseye bedava gazoz bile ikram etmediklerini gösteriyor Güncel Örnek 4: Deve sürüsü kadar Arap ülkesi, aralarında kalmış bir avuç İsrailliyle baş edemiyor. Çünkü; bu çağda artık ilkellik sayılan savaşları kazanmak için bile çağdaş ve uygar olmak gerek. Üretime katılmayan, kara örtülere hapsedilmiş kadınlarla... Hurafe-yalan ezberletilerek büyütülen çocuklarla... Bin yıl önceden kalma bir hukukla... Yasağa ve korkuya dayalı bir ilkel sosyal yapıyla, ne çağdaş olunur, ne de güçlü... Savaş da kazanılmaz... Barış da... (Bekir Coşkun, 14.10.2000, Hürriyet) Yazar, Arapların İsrail’le baş edememesini kara örtülü kadınlara, hurafeyle büyütülmüş çocuklara ve bin yıl önceden kalma hukuka bağlıyor. Halbuki, İsrail de teokratik bir ülke olduğundan, “Bin yıl önceden kalma bir hukukla” yönetilir Güncel Örnek 5: Siz hiç olimpiyat şampiyonu oldunuz mu? Ben olmadım. Olmayı çok isterdim ama olamadım. Çoğunuz da olmamışsınızdır. O yüzden de Naim'i eleştirmeyelim. (Fatih Altaylı, 18.9.2000, Hürriyet) Yazar, Naim’i eleştirmememiz gerektiği sonucuna, çoğumuzun olimpiyat şampiyonu olamamamız öncülünden yola çıkarak varıyor.
|
|||||||
Öncesinde Safsatası(Fallacy of “Previous This” )[Post Hoc Ergo Propter Hoc]Tanım: Bir olayın olmasının, belli bir zaman sonra başka bir olaya neden olduğu sonucuna bağlamaktan doğan hatalı çıkarım. Yanlış neden safsatasının özel bir şeklidir. Batıl itikatların temelinde bu safsata yatar. Örnek 1: Bütün araba kazalarının öncesinde kavşakta siyah bir kedi görülmüştü. Yani, kavşakta bir daha siyah bir kedi gördüğümüzde kesinlikle bir kaza olacak. Örnek 2: O, milletvekili seçildikten sonra, enflasyon azaldı. Demek ki O’nun seçilmesi enflasyonun düşmesine neden oldu. Güncel Örnek 1: Diyeceğim şu ki, adına “rol” denen şey, hakikat noktasında hiç şaka kaldırmıyor. Eninde sonunda insan o role uygun bir şahsiyetle noktalanıyor. Ehl-i hakikat bir büyüğümüz, Ebu Cehil rolüne çıkarılan bir gencin, sonradan tam bir inançsız olup çıktığını ibretle aktarmıştı Öyle ise, evlâtlarımızı o tehlikeden mümkün olduğu kadar uzak tutmakta fayda var. “Oyundur canım, bunda ne var?” gevşekliğine düşmeye gelmez. (Mustafa Kaplan, 24.8.2000, Akit) Yazar Ebu Cehil rolünü oynayan gencin, sonradan inançsız birisi olmasının nedeni olarak oynadığı rolü göstererek, insanın rol yapmasıyla kişiliğinin değiştiği çıkarımını yapıyor. Güncel Örnek 2: Şahsen ben, demokrasiyi bir türlü sevemiyordum. “İnancımın demokrasiye ihtiyaç duyacağına” inanmıyordum. Demokrasi yokken, biz, üç kıt’aya 7 denize hâkimdik. Şimdi emperyalistlerin kölesi durumuna düşmüştük. (Hüseyin Üzmez, 9.10.2000, Akit) Yazar, Demokrasi yokken 7, denize hakim olduğumuzu , demokrasi geldiği için artık emperyalistlerin kölesi durumuna düştüğümüz çıkarımını yapıyor.
|
|||||||
Müşterek Etki(Joint Effect)Tanım; Her ikisi de tek ve gizli nedenin sonuçları olduğu halde birinin diğerinin nedeni olduğunun sanılması durumu. Örnek 1: Ateşiniz var, bu nedenle vücudunuzda kırmızı lekeler oluşmuş. (Gerçekte, kızamık hastalığı ateş ve kırmızı lekelere neden olmuştur.) Örnek 2: İşsizliğin artması gelir dağılımının daha da bozulmasına neden olmuştur. (Oysa, her ikisinin de nedeni üretim azlığıdır.)
|
|||||||
İhmal Edilebilir Neden Safsatası(Genuine but Insignificant Cause)Tanım: Bir oluşumun birden fazla nedenlerinden birisinin diğerlerinden daha çok önemliymiş gibi sunulması durumu. Örnek 1: Ankara’nın çukurda kurulmuş olması hava kirliliğine neden oldu. Örnek 2: Beton binaların artmış olması, şehirlerin ikliminin değişmesine neden oldu. |
|||||||
Güncel Örnek 1: Bugün dünyayı kasıp kavuran engellenemez bir akış var: KÜRESELLEŞME. Ve Türkiye’de bu rüzgarın önünde durabilecek tek set var: Türk Milliyetçiliği. Dünyanın egemen efendileri bu yüzden korkmaktadır milliyetçilikten. (Müjdat Öztürk, 5.9.2000, Ortadoğu) Yazar küreselleşmeye karşı çıkabilecek çok sayıda unsur(örneğin, antikapitalist akımlar) olduğu halde, milliyetçiliği küreselleşmeyi durdurmak üzere tek engel olarak sunuyor. Güncel Örnek 2: Bizim laikçi bayanlar, karınları şişmesin, karın derileri genişlemesin diye hamile kalmak istemiyorlar. Bir de çocukla kim uğraşacak. Çocuk ayak bağı onlar için. Köpek beslemek daha iyi. Zaten onlar da öyle yapıyor. Doğum kontrol kampanyaları sonunda çağdaşların nesillerinin kurumasına yol açtı. Geniş halk kitlelerini yalanlarına inandıramadılar. (Abdurrahman Dilipak, 9.10.2000, Akit) Yazar, laikçi bayanların çocuk yapmamasına neden olarak vücutlarının bozulmaması istemlerini ileri sürüyor., ekonomik vb. nedenleri yok sayıyor. |